Bulmaca ve bilim

Kare bulmaca yazarı; Ayıp ediyorsun.
Sen koskoca periyodik tabloyu al, bulmacanın boş kalan yerlerini doldurmak için sağa sola dağıt dur.
Silisyum'un simgesi... Potasyum'un simgesi... İki harf oraya sıkıştırayım üç harf buraya.
Sen lisede periyodik tablo eğitimini bulmaca doldurmak için mi aldın güzel abim?

Bilimi amaçlarına alet etmek işte böyle birşey.

Sabırlı olmak

Bardağın, tabağın sonunu beklemeyen garson.
Acelen ne evladım?
Mutfakta bardak mı kalmadı?
Bilmez misin kimi insan tabağındaki en güzel lokmayı en sona saklar. Biranın dibinde şöyle bir yudum bırakayım da tek hamlede hüpleteyim diye heycanlanır durur.

Ama sen napıyorsun?
Ansızın çıkıp uzaklara götürüyorsun o son yudumu, o tatlı lokmayı.

Patronun olaydım iki dakkada kovardım seni.

İçten gelen sese verilen kulak

İnsanın vereceği kararlarda her zaman iç sesini dinlemesinden yanayım.
İçinizden gelen ses ne diyorsa doğrusu odur.
Özellikle, sıcak mı soğuk mu belli olmayan havalarda dışarı çıkarken...
İç sesin her zaman bir fikri vardır. Mesela;
"Hava iyi, yanına başka birşey alma, tişört yeter..." der.
Ama sen içinden gelen sese güvenmeyip çevrendeki birine sorarsan yanılır, gün boyu elinde ceketle ordan oraya dolanırsın.

Aradığınız uzaklarda değil, hemen burda, içinizde...

Darılganlık ve bilinmeyen muhitler

Kimi zaman fazla bilmediğim bir muhitteki bir binayı arıyorum.
Sora sora Bağdat bulunur misali.
Birkaç kişiye sorduktan sonra aradığım yere yaklaştığımı hissediyorum. Artık sormasam da bulurum aslında.
Ama işim garanti olsun diyorum, bir esnafa daha sorayım.
Sorduğum son esnaf bana alakasız biryeri tarif ederse eğer, durumu hiç bozuntuya vermiyorum. Tarif ettiği yöne doğru biraz yürüyüp, adamın dükkanına döndüğünü görünce yönümü değiştiriyorum. Maksat gönlü olsun.
Çünkü bir esnaf, dükkanının çevresini iyi bildiğini herkese göstermek ister. Söylediği yöne gitmezseniz ayıp olur.

Esnaflar da darılır.

Hain mide

Büyüklerimiz hep söyler; "Herşeyin başı sağlık".
"Vücuduna iyi bakmazsan o vücut ilerde senden intikamını alır, seni yarı yolda bırakır" derler.
Bana sorarsanız, böyle bir durumda vücutta intikamı en kötü şekilde alan organ midedir.
Vücudu aç mı bıraktın?
Mide en başta bu duruma hiç sesini çıkarmaz. Sessiz bir ortama gitmenizi ve çevrenize çok samimi olmadığınız insanların toplaşmasını bekler. Sonra en olmadık yerde yüksek sesle guruldayarak sizden intikamını alır.
Siz birşeyler yiyene kadar aralıklarla guruldayarak herkesin içinde sizi taciz eder.
Siz de utana sıkıla etrafınıza gülücükler saçar durursunuz.

Herşeyin başı sağlık.

Vestiyer

İnsanın her çaresizliğini paraya dönüştürmeye çalıştıran mantık asabımı bozuyor.
Bunların en önde geleni ise vestiyerciler.
Gidiyorsun bir etkinliğe, konser alanına girerken bir bakıyorsun "Vestiyer 5 TL".
Cimrilikten pintilikten değil, o mantığın oyuncağı olmamak için, içerisi ne kadar sıcak olursa olsun, alırım paltomu kolumun altına, terlerim, pişik olurum, konseri kendime zehir ederim ama o 5 TL'yi vermem.

Kullandırtmam kendimi.

Üretmezlik

Calgon kadar yerinde sayan şirket bilmiyorum.
Kendimi bildim bileli reklam konusunda ikinci bir fikir üretemedi adamlar.
Bir çamaşır makinesi ustası, bir ev hanımı bir de onları buluşturup kadının yüreğine indiren Calgon görevlisi.
İşte bir Calgon reklamının tarifi bu kadar basit.
İlerle diyorum Calgon ilerle.

Kireçli rezistansa içlenen teyze numarası da bir yere kadar.

Hani?

Ortaokulda, lisede matematik dersinde söylenip duran bir grup gençtik.
Söyledik söyledik sesimizi duyuramadık.
Ne zaman; "bu matematik ilerde ne işimize yarayacak" desek, bilmişin biri çıkıp; "Olur mu hiç!! Matematik hayatın her alanında lazım.." diyip durdu.
26 yaşına geldim, göremedim. Hani noldu o integraller, permütasyonlar?
Hani nerdesin bilmiş matematikçi?

Yeni nesile sesleniyorum; Matematik, ebay'den alacağınız ürünün TL fiyatını hesaplamaktan başka hiçbir şeye yaramaz.

Taraftar

Şu futbol taraftarı ilginç şey.
Gün geçmiyor ki yeni bir özelliğiyle karşımıza çıkmasın. Kendi borçlarından çok takımının borcuna kafa yorması da bunlardan biri.
-Abi Galatasaray'ın 100 milyon dolar borcu varmış.
-Abi borçları kapatmazsak takım ceza alacakmış.
-Abi yıldız oyuncu aldık ama o kadar da borcumuz var, nasıl ödeyecez? 

Havaalanında futbolcu karşılayan, gidip antremanı tribünden izleyen, takımın borcuna kederlenen adam; Taraftar

Evrende yaşam

Uzaylılar ve dünya dışındaki yaşam hep ilgimi çekmiştir. UFO'lar üzerine çok kitap okudum, çok belgesel izledim.
Özellikle sık sık haber bültenlerine konu olan, UFO gören insan röportajlarını takip ettim.
Yıllar sonunda bu konuda deneyimlediklerim bana şunu öğretti;
"UFO gören insan ve bayan otobüs şöförü gören insanın verdiği tepki birebir aynıdır."
Bir gece yürürken gökyüzünde parlak bir ışık mı gördün?
-"Aha UFO"
Bir gece yürürken yanından bir bayanın kullandığı belediye otobüsü mü geçti?
-"Aha kadın otobüs şoförü"

Aynı heyecan, aynı şaşkınlık...

Ayvalık bilinmezi

Kimliğini kaybetmiş bir yiyecek daha...
Ayvalık tostu...
Tost olamayacak kadar büyük, hahvaltıda yenmeyecek kadar haşmetli.
Büfecinin gözbebeği, müşterinin kafa karışıklığı.
-Öğlen oldu tost yenir mi?
-"Tost değil oğlum Ayvalık tostu".

İşte budur onun hikayesi.

Bir nevi evcilik oyunu

Monarşiyle yönetilen ülkeleri ciddiye almıyorum, alamıyorum.
Sanki hayal aleminde yaşıyorlar.
Ülkenin başında prens var prenses var.
Bari dış işlerinize Rapunzel, iç işlerinize Polyanna baksın da tam olsun.
Savunma bakanı da He-Man olur.

21. yüzyılda biraz gerçekçi olalım allaşkına...

Doğuştan şanssız

Bazen güzel, anlamlı özlü sözler geliyor aklıma.
Bir kağıda yaz çerçeveletip duvara as.
Genç bir çocuğa söyle, hayat felsefesi yapsın başarıdan başarıya koşsun.
O biçim yani.
Ama unutulup gidiyor.
Aynı sözü Oscar Wilde söylese şimdiye hepinizin dilinde sakız olmuştu.

Yanlış zamanda doğmuşuz azizim...

Peygamber sabrı

Kolay kolay sinirlenmem, peygamber gibi adamım maşallah.
Ama bazı durumlar var tabi.
Misal süpermarkete girer alışverişimi yaparım, kasadan geçirdiklerimi poşete koymaya çalışırım poşet açılmaz.
İşte o zaman çıldırrım, kan beynime sıçrar. Kasiyer sıradan geçirip geçirip yığar önüme ürünleri, ben daha ilk poşeti açamamışım.
Biriken ürünler, sırada bekleyen insanlar, inatla para üstünü uzatan kasiyer...
Gel de çıldırma.

Biz de insanız sonuçta.

Tam sayılar

Ölmeden önce görülecek 100 şehir.
Ölmeden önce izlenecek 1000 film.
Ölmeden önce tadılacak 50 lezzet.
Bakıyorum da sayılar hep tam. Sayıları tamamlayalım diye arada millete kötü şehir, dandik film, tatsız yemek tavsiyesinde bulunacaksınız, yazık olacak. Adam ölmeden önce bir de bunlarla uğraşacak.

Ölmeden önce görülecek 96 şehir, 689 film de, canımı ye.

Düğün ve dernek

Çocukken zırt pırt düğün davetiyesi gelirdi eve.
Şunun kızıyla bunun oğlu evleniyor, bu mutlu günümüzde sizi de aramızda görmekten vıdıvıdı...
Davetliler alırdı eline davetiyeyi, bir süzdükten sonra;
"hımm güzel davetiyeymiş..." 
"ay ne güzel davetiye yapmışlar..."
şeklinde yorumlar.
Ben ise alırdım davetiyeyi ve hemen en alt kısmına bakardım.
Eğer ki "Çocuk getirmemeniz rica olunur" ibaresi var, işte o davetiye o zaman güzel bir davetiye olurdu.

Yaş ilerledi mâlum, bir ayrıcalıktan daha olduk.

Sevimli amcalar

Çocuklarınız hep doğduğu andaki gibi sevimli ve ufak tefek kalacak sanıp onlara Aliş, Buğracan gibi acaip isimler koyuyorsunuz.
Yazık ediyorsunuz.

Çocuk büyüdükçe kimlik bunalımına girmeye başlıyor. Kocaman adam oldum, Buğracan ne ulan diyip bağımsızlığını ilan ediyor ve artık kendine Buğra dedirtiyor.

İşte o çocuğun sonuna kadar arkasındayım ben.

Üfle ve vur

Memlekette teknolojinin niye gelişmediğini buldum.
Bozulan şeyi üfleyerek tamir ediyoruz da ondan. Ve sorun da şurda ki, gerçekten de bu şekilde birşeyleri tamir edebiliyoruz. Şahsen ben çok kasetçalar, kumanda düzelttim bu yöntemle.
Muhtemelen bu yöntem bir Japon'un aklına gelmediği için Japon insanı bozulan aletin içini açıp devrelerle falan oynuyor. O da tamirini öyle yapıyor.
Tabi böyle böyle derken Japonya noluyor?
"Teknoloji devi"
Olur tabi, adamlarda üfleme yok çünkü.

Telefon mu bozuldu üfle deliğine, TV mi bozuldu vur tepesine.