Büyük hadron çarpıştırıcısı

CERN'de kurulan büyük hadron çarpıştırıcısından hepimizin haberi var.
Bir süredir çeşitli durumlar üzerine deneyler yapıyor.
Hayırlısı olsun. Bilim güzel şey ama ben anlamam.
Zaten deneyin sonucunu da merak etmiyorum, ama bana biri söylesin nolur.
Hadron çarpıştırıcısı ayda ne kadar elektrik yakıyor?
Tedaş'tan gelen o kağıdı bir göreyim başka şey istemem.

Vallahi istemem.

Markanın önemi

Ben markaya önem vermem, aman ne gerek var bu markaya bu kadar para vermeye şeklinde bilmiş cümleler kuranlara ufak bir sorum olacak;
Evinize hangi marka eşya almak isterdiniz?
a- Moulinex
b- Ariston
c- FAKİR

Şimdi bir daha düşünün bakayım.

Çeşitli sesler

Hıçkırırken çıkan ses = Hıçk.
Tamam.
Hapşururken çıkan ses = Hapşu.
Ona da tamam, hepsi çıkan seslerden türemiş.
Peki afedersiniz ama ya osurmak?
"Osur" şeklinde bir ses çıkararak yellenen gördünüz mü hiç?

Burda bir yanlışlık var.

Ticaret fikirleri: 2

Daha önceden ticaret üzerine yazdığım bir yazıda parlak bir fikrimi sizlere sunmuştum. Bir pet shop açıp "Penguen alana, buzdolabı bedava" şeklinde bir hizmet sunacaktım.
Maalesef ticarette parlak fikirler her zaman tutmuyor.
Battım.
Ama yepyeni bir fikirle ticarete yeniden dönüyorum.
"Evden eve bakliyat"

Bu sefer tutacak.

Boks sporu

Normal sporlarda rakibine yenilince "yenilmiş" oluyorken, boksta yenilince "dayak yemiş" olmak çok kötü.
Mağlup olmuş bir futbol takımının oyuncularına bakıyorum, kafalarını eğip gidiyorlar. Golfçüye bakıyorum, çantasını topluyor, arabasına biniyor, çimenlikte geze geze gidiyor.
Ama yenilmiş bir boksöre bakıyorum, kafasını eğmesi ayrı, yüzündeki "bu suratla mahalleye nasıl gidecem, anamın babamın yüzüne nasıl bakacam..." bakışı apayrı.
İşte boksörlük bu yüzden zor.

Gençlere tavsiyem; yol yakınken, mantıklı sporlara yönelin.

Teknolojinin vardığı son nokta değil: Tepegöz

Şimdiki gençler pek şanslı. Teknoloji çok gelişti.
Hepsinin okullarında bilgisayar odaları falan var.
Bizim zamanımızda ise bir okulun sahip olduğu en büyük teknoloji "Tepegöz"dü.
İsmini ilk duyduğumda biraz ürkmüştüm ama sonradan zararsız olduğunu anladım.
Oysa ki hoca; "Tepegöz'ü getirin.." diye seslendiğinde içeri bir yaratık girecek sanmıştım.
Sonra alıştık tabi, ders bitiminde aleti açıp parmak işaretleriyle gölge oyunları yapmalar, çeşitli şakalaşmalar falan.
Şimdiki gençler bilgisayarla internetten ders mi işler oyun mu oynar ben karışmam.

Ama bir tepegözün sıcaklığı hiçbirşeyde bulamazlar.

Dayı>Doktor>Avukat

Doktor güzel ve havalı bir ünvan evet. "Dr."
Avukat da öyle. "Av."
Ama bana sorarsanız, kısaltması bile olmayan ve onlardan çok daha havalı olan tek bir ünvan var. O da "Almanya'dan gelen dayı" ünvanı.
Hiçbir küçük çocuk, mahalledeki arkadaşlarına böbürlenerek; haftaya doktor, avukat, mühendis amcam geliyor demez.
Ama o çocuğa Almanya'da yaşayan bir dayı verin bakalım, nasıl ballandıra ballandıra anlatıyor herkese, nasıl pencerede bekliyor dayısını.

Tahsil yapmadan herkesin gurur kaynağı olan adam: "Almanya'daki dayı"

Kıyafet modası

Kıyafette moda denen şeyi bi türlü anlamadım gitti.
Modaya meraklı kızımız ne yapıyor?
Dolabını açıyor bir bakıyor giymek için çıkardığı kazağı eskimiş, üstünde 2-3 tane delik açılmış. Hemen kaldırıp atıyor kazağı. Sonra gidiyor lüks mağazaya yeni bir kazak almak için.
Reyonları gezerken o sırada moda olan kazak gözüne çarpıyor, bu sezonun modası "eskitilmiş, kendinden yırtık kazaklar" diyorlar bizim safa.
Saf kız gidip az önce çöpe attığı kazağı para verip geri alıyor, güle oynaya evine gidiyor.

Ah moda meraklısı saf kızım benim.

Kulaklık paylaşımı ve ölümcül hastalıklar

Bilimadamları bu konuda bir araştırma yaptı mı bilmiyorum ama bence mp3 çaların kulaklığını arkadaşla paylaşmak birçok hastalığın habercisi.
Kulaktan kulağa geçen pislikten falan bahsetmiyorum. Bunlar küçük şeyler. Kulaklığı getirip zorla kulağına sokan arkadaşın yarattığı ruhsal çöküntü ise çok daha zararlı.
"Bak dinle çok güzel şarkı..." diyerek yanına sokulan adamla 5 dakika boyunca kafaları tokuştura tokuştura müzik dinlemeye çalışma eziyeti ayrı, şarkı bittikten sonra beğenmedim dersem üzülür mü diye diye kendini yormak ayrı dert.
Kulaklık düşmesin diye sabit durmaktan bel ve boyun sağlığının bozulacağı ise zaten garanti.

Sağlığınız içi müziğinizi kendi kendinize dinleyin.

Bar işi restorant işi

Bir akşam çıkıp bir barda oturuyorum, bir bira söylüyorum.
Bira geliyor, parasını verecem, soruyorum; ne kadar?
Barmen; "10 TL" demez mi?
Önce içimden bir yuh çekiyor, sonra usulca başlıyorum hesaba:
-Bir bira bakkalda ne kadar?
-Şu kadar.
-E bunlar toptan alıyor bunlara daha ucuza gelir, şu kadar lira olsa...
Ardından hemen kafamı kaldırıyorum etrafa bir bakıyorum, içerde tahmini 70 kişi var,
-70 kişi, adam başı 2 bira içse 140 bira, 140 çarpı bilmemkaç TL...
Gecede bu kadar, ayda şu kadar kâr...
Bu hesapları yaparken benim bira ısınıyor, yenisini söylüyorum.

Ve sonunda her zaman diyorum, bu bar-restorant işinde iyi para var...