Büyük hadron çarpıştırıcısı

CERN'de kurulan büyük hadron çarpıştırıcısından hepimizin haberi var.
Bir süredir çeşitli durumlar üzerine deneyler yapıyor.
Hayırlısı olsun. Bilim güzel şey ama ben anlamam.
Zaten deneyin sonucunu da merak etmiyorum, ama bana biri söylesin nolur.
Hadron çarpıştırıcısı ayda ne kadar elektrik yakıyor?
Tedaş'tan gelen o kağıdı bir göreyim başka şey istemem.

Vallahi istemem.

Markanın önemi

Ben markaya önem vermem, aman ne gerek var bu markaya bu kadar para vermeye şeklinde bilmiş cümleler kuranlara ufak bir sorum olacak;
Evinize hangi marka eşya almak isterdiniz?
a- Moulinex
b- Ariston
c- FAKİR

Şimdi bir daha düşünün bakayım.

Çeşitli sesler

Hıçkırırken çıkan ses = Hıçk.
Tamam.
Hapşururken çıkan ses = Hapşu.
Ona da tamam, hepsi çıkan seslerden türemiş.
Peki afedersiniz ama ya osurmak?
"Osur" şeklinde bir ses çıkararak yellenen gördünüz mü hiç?

Burda bir yanlışlık var.

Ticaret fikirleri: 2

Daha önceden ticaret üzerine yazdığım bir yazıda parlak bir fikrimi sizlere sunmuştum. Bir pet shop açıp "Penguen alana, buzdolabı bedava" şeklinde bir hizmet sunacaktım.
Maalesef ticarette parlak fikirler her zaman tutmuyor.
Battım.
Ama yepyeni bir fikirle ticarete yeniden dönüyorum.
"Evden eve bakliyat"

Bu sefer tutacak.

Boks sporu

Normal sporlarda rakibine yenilince "yenilmiş" oluyorken, boksta yenilince "dayak yemiş" olmak çok kötü.
Mağlup olmuş bir futbol takımının oyuncularına bakıyorum, kafalarını eğip gidiyorlar. Golfçüye bakıyorum, çantasını topluyor, arabasına biniyor, çimenlikte geze geze gidiyor.
Ama yenilmiş bir boksöre bakıyorum, kafasını eğmesi ayrı, yüzündeki "bu suratla mahalleye nasıl gidecem, anamın babamın yüzüne nasıl bakacam..." bakışı apayrı.
İşte boksörlük bu yüzden zor.

Gençlere tavsiyem; yol yakınken, mantıklı sporlara yönelin.

Teknolojinin vardığı son nokta değil: Tepegöz

Şimdiki gençler pek şanslı. Teknoloji çok gelişti.
Hepsinin okullarında bilgisayar odaları falan var.
Bizim zamanımızda ise bir okulun sahip olduğu en büyük teknoloji "Tepegöz"dü.
İsmini ilk duyduğumda biraz ürkmüştüm ama sonradan zararsız olduğunu anladım.
Oysa ki hoca; "Tepegöz'ü getirin.." diye seslendiğinde içeri bir yaratık girecek sanmıştım.
Sonra alıştık tabi, ders bitiminde aleti açıp parmak işaretleriyle gölge oyunları yapmalar, çeşitli şakalaşmalar falan.
Şimdiki gençler bilgisayarla internetten ders mi işler oyun mu oynar ben karışmam.

Ama bir tepegözün sıcaklığı hiçbirşeyde bulamazlar.

Dayı>Doktor>Avukat

Doktor güzel ve havalı bir ünvan evet. "Dr."
Avukat da öyle. "Av."
Ama bana sorarsanız, kısaltması bile olmayan ve onlardan çok daha havalı olan tek bir ünvan var. O da "Almanya'dan gelen dayı" ünvanı.
Hiçbir küçük çocuk, mahalledeki arkadaşlarına böbürlenerek; haftaya doktor, avukat, mühendis amcam geliyor demez.
Ama o çocuğa Almanya'da yaşayan bir dayı verin bakalım, nasıl ballandıra ballandıra anlatıyor herkese, nasıl pencerede bekliyor dayısını.

Tahsil yapmadan herkesin gurur kaynağı olan adam: "Almanya'daki dayı"

Kıyafet modası

Kıyafette moda denen şeyi bi türlü anlamadım gitti.
Modaya meraklı kızımız ne yapıyor?
Dolabını açıyor bir bakıyor giymek için çıkardığı kazağı eskimiş, üstünde 2-3 tane delik açılmış. Hemen kaldırıp atıyor kazağı. Sonra gidiyor lüks mağazaya yeni bir kazak almak için.
Reyonları gezerken o sırada moda olan kazak gözüne çarpıyor, bu sezonun modası "eskitilmiş, kendinden yırtık kazaklar" diyorlar bizim safa.
Saf kız gidip az önce çöpe attığı kazağı para verip geri alıyor, güle oynaya evine gidiyor.

Ah moda meraklısı saf kızım benim.

Kulaklık paylaşımı ve ölümcül hastalıklar

Bilimadamları bu konuda bir araştırma yaptı mı bilmiyorum ama bence mp3 çaların kulaklığını arkadaşla paylaşmak birçok hastalığın habercisi.
Kulaktan kulağa geçen pislikten falan bahsetmiyorum. Bunlar küçük şeyler. Kulaklığı getirip zorla kulağına sokan arkadaşın yarattığı ruhsal çöküntü ise çok daha zararlı.
"Bak dinle çok güzel şarkı..." diyerek yanına sokulan adamla 5 dakika boyunca kafaları tokuştura tokuştura müzik dinlemeye çalışma eziyeti ayrı, şarkı bittikten sonra beğenmedim dersem üzülür mü diye diye kendini yormak ayrı dert.
Kulaklık düşmesin diye sabit durmaktan bel ve boyun sağlığının bozulacağı ise zaten garanti.

Sağlığınız içi müziğinizi kendi kendinize dinleyin.

Bar işi restorant işi

Bir akşam çıkıp bir barda oturuyorum, bir bira söylüyorum.
Bira geliyor, parasını verecem, soruyorum; ne kadar?
Barmen; "10 TL" demez mi?
Önce içimden bir yuh çekiyor, sonra usulca başlıyorum hesaba:
-Bir bira bakkalda ne kadar?
-Şu kadar.
-E bunlar toptan alıyor bunlara daha ucuza gelir, şu kadar lira olsa...
Ardından hemen kafamı kaldırıyorum etrafa bir bakıyorum, içerde tahmini 70 kişi var,
-70 kişi, adam başı 2 bira içse 140 bira, 140 çarpı bilmemkaç TL...
Gecede bu kadar, ayda şu kadar kâr...
Bu hesapları yaparken benim bira ısınıyor, yenisini söylüyorum.

Ve sonunda her zaman diyorum, bu bar-restorant işinde iyi para var...

Yükselen burcum

Astrolojiden pek çakmam, burçların özelliklerini de bilmem.
Hele yükselen burç ne işe yarar hiç mi hiç anlamam.
Daha doğrusu anlamazdım.
Ama yıllar boyunca çeşitli burç meraklılarını gözlemleyerek yükselen burcun işlevini çözdüm.
Meğer yükselen burç züğürt tesellisinden başka birşey değilmiş.
Burç meraklısı günlük burç sayfasını açar, burcunda yazanı okur, durum güzelse sayfayı kapatır geçer, ama eğer asıl burcunda; "maddi sorunlar var, ilişkide gergin bir gün vs.." gibi şeyler yazıyorsa morali bozulur ve hemen yükseleninde teselli arar.

İşte yükselen burç bunun için vardır.

Türk hekimlerine çağrı

Tıbbın çaresiz kaldığı durumları biliyoruz.
AIDS, kanser vs halen tam olarak çözülemeyen durumlar.
Bunun yanında, yılda milyonlarca insanı rahatsız eden ve tıbbın değil ama benim şuurumun çaresiz kaldığı bir durum var;
"Damar damar üstüne binmesi."
Sürekli çevremizden yakınmalar duyuyoruz; "ah damar damar üstüne bindi, ay yandım mahvoldum..."
Ama kimsenin elinden gelen birşey yok, çünkü bir damarın diğerinin üstüne nasıl bindiği ve orda ne yaptığı tam bir muamma.

Bu konuyu aydınlatması için hekimlerimizden yardım bekliyoruz.

Eskitilmiş kaşar züppeliği

Mutfak dünyasında anlamakta zorlandığım bir durum var.
Buzdolabındaki 2 haftalık kaşarın sararıp yeşerdiğini görünce "aman bu eskimiş" diyip kaşarı atan ev hanımı ablaya sormak istiyorum.
Sevgili abla; güzelim kaşarı israf ediyorsun, sonra da markete gidip eskitilmiş kaşara bir sürü para veriyorsun.
Elini vicdanına koy da söyle, marketten para verip özellikle aldığın o eski kaşarı kendi buzdolabında görsen; "ay bozulmuş, küflenmiş bu" diyip anında çöpe atmaz mısın?
Atarsın.

Bu israfa bir son verip kendi eskimiş kaşarlarımıza sahip çıkalım artık.

Sonradan star

Yarışmalara katılan özgüveni fazla insanı hiç sevmiyorum.
Kameraları görünce yılların şımarık starı edasına bürünüp bir cakalar bir espriler.
E rahatsız oluyorum haliyle, sonra napıyorum?
Vakit kaybetmeden bedduaya başlıyorum.
"İnşallah karşına çıkacak ilk soruda elenirsin de 5 kuruş kazanamazsın şımarık star."
"Sen kazanacağına kanal kazansın
"Yarışmanın olduğu yere taksiyle git, dolmuşla dön işalla."

Ama tabi her zaman onun iyiliği için istiyorum bunları.

O kadar parayla kafayı yer bu.

Romantik komedi

Geçenlerde bir romantik komedi filmine denk geldim, izledim ama hiç zevk almadım.
Aslında film eğlenceliydi, düşündüm, niye ben bu filmi beğenmedim diye.
Cevabı bulmam geç olmadı.
Çünkü filmde ne Hugh Grant ne de Julia Roberts vardı.
Ondan sonra dedim ki kendime, Hugh Grant'siz bir romantik komedi, susuz kalmış çiçeğe benzer.
O tatlı gülümsemeler, o çıtkırıldım, çapkın bakışlar. Julia Roberts'ın saçları savurup gitmeleri falan.
Bu ikisi hep çevremde olsun, dedikodularını yapayım istiyorum.

Allah Holivudu onlardan eksik koymasın yarabbim.

Spartaküs teri

Genç kızlarımızın bir konuya dikkatlerini çekmek isterim.
Aldanmasınlar.
İki yüzlü Holivud, Spartaküs'ün kaslı vücuduna teri basıyor da basıyor.
Sonra benim hanım kızım onu izleyip; "Vaayy ne kadar seksi, of terler de kaslı vücudundan nasıl süzülüyor..." diye diye iç çekiyor.
Ama bilmiyor ki Spartaküs'ünkiyle, benim dolmuşta terleyen vatandaşımın teri aynı ter, aynı pislik.
O yüzden genç kız, kendine gel, dolmuşta terleyen abime burun kıvırıp; "Ay deodorant nedir bilmez misiniz, ay nasıl de terlemiş pis şey..." gibi sözler sarfedip de akşama evde Spartaküs izlediğini görmeyim.

Ayıp olur.

Vicdan manipülatörü eskici

Mahallelerimizden geçip duran eskicilere karşı dikkatli olalım.
Çünkü elindeki eskimiş, bozuk vs eşyayı satmak için kapına çağırdığın eskici, malı görür görmez; "Abi bu hurdaya gider, bundan başka bişe olmaz abi..." gibi senin vicdanını etkilemeye yönelik ezbere cümleler kuracak.
Sen de buna aldanıp; "Amaan zaten evde duruyordu verim gitsin..." diyerek kocaman televizyonu 5 TL'ye, fıstık gibi elektrikli süpürgeyi bedavaya adama bırakacaksın.
Aman diyim, malının değeri neyse ondan sat.

Vicdanla oynayan eskiciye aldanma.

Monoton hayat

İnsanoğlu çok acaip.
Alışık olmadığı bir yerde alışık olmadığı birşeyle karşılaştığı an garip hallere bürünebiliyor.
Bugün, evin yakınında manav olmadığı için yol üstündeki en yakın marketten 1 kilo patlıcan alıp e-5 üzerinden dolmuşa bindim.
Dolmuşa elimde patlıcanla adımımı attığımda insanların yüzündeki korku ve endişeyi görmeliydiniz.
Bu tedirginlik yol boyu sürdü, ben de olayın üstüne gidercesine, insanların algısını kırmak için elimdeki patlıcanla onları dürttüm.
Zaten dolmuş kalabalıktı, insanlar sırtsırta gidiyordu ve böylece birkaç kişi patlıcanımdan nasibini aldı.
Kötü mü oldu? Bence hayır.
Bu insanlar artık dolmuşa patlıcanlı biri bindiğinde korkmamaları gerektiğini öğrendiler.

Onları aydınlattığım için mutluyum.

Futbolcunun ekmek parası

Futbolcunun aldığı para milletin ağzına sakız olmuş.
Efendim bir topun peşinde koşturması için o kadar para mı verilirmiş.
Yok bunların aldığı ekmek parası değil Ferrari parası şeklinde espriler falan.
Şimdi orda dur arkadaşım, sen de bir yere kadar haklısın ama, futbol oynamak için Finlandiya'dan kalkıp Konya'ya gelen adam ekmeğinin peşinde değil de nedir sorarım sana.

Rızkının peşindeki futbolcuya canım feda.

Rahatsız ve havalı

Çok havalı, çok şekilli insan gördüm. Ama hiçbirinin "derste rahatsızlanan kız öğrenci" kadar forsu yoktu.
Okulun en sert hocası, müdür, hatta milli eğitim müdürü gelsin farketmez.
-Ayşe nerde?
-Rahatsızlandı hocam.
-Haa tamam.
...
-Ahmet nerde?
-Rahatsızlandı hocam.
-Çağırın gelsin.

İşte hayatın adaletsizliği, acımasızlığı.

Ekstrem sporlar

Selam genç.
Yoksa sen de türlü bungee jumping, paraşütle atlama vesaire görüntüsünü izleyip, "ah ben de yapsam, keşke ben de o heyecanı yaşasam" diye diye iç mi çekiyorsun.
Kolayı var; Deveye bin.
Hiç başka şeyle uğraşmana gerek yok, bir deveye binsen yeter.
Hörgücüne mi oturacam, boynundan mı tutacam, ya tükürürse, aha ayağa kalkıyor, anam düştüm düşecem derken birçok ekstrem sporu bir arada yapmış kadar olacaksın zaten.

O yüzden hiç üzülme, git bir deveye bin gel.

Yeni nesil çete

Gün geçmiyor ki ülkemizdeki çeteciler yeni dolandırıcılık yöntemleri üretmesinler.
Sevgili çeteci abilerimize bir yöntem de benden armağan olsun; "Apartmanda altın günü çeteciliği"
Sistem şöyle işliyor, önce çok tonton, sevimli mi sevimli bir teyzeyi çete kadromuza katıyoruz, bu teyzeyi orta halli bir mahallede bir apartmana yerleştiriyoruz.
Teyzeyi doğal ortamına bırakınca çevreyle ilişkilerini kurmaya başlıyor ve  normal olarak bir süre sonra apartmandaki altın gününe davet ediliyor.
Bu noktada teyzenin tontonluğunu ve cinliğini kullanıp "e hadi bende toplanalım bari, ben de herkesle kaynaşmış olurum" şeklinde bir sevimlilik yapması şart. O da olmazsa en fazla 2 veya 3. altın gününde herkesi kendine toplaması lazım.
Apartmanda 10 kat x 4 daire desek = 40 daire eder. 40 dairedeki 40 bayanın 30 tanesi altın gününe katılıyor olsa her altın gününde ev sahibine 29 altın gelir. Üçüncü altın gününü bizim teyze düzenlese, 2 altın vermiş 29 altın almış olur. Günün hemen ardından bizim teyze sırra kadem basar.
Aynı yöntemle 10 teyze çalıştırsak verilen altın 20, alınan altın 290.

Onun da kâr hesabını sen yap artık.

Yemin içerim ki

Oturdum düşündüm; acaba dilimizdeki en inandırıcı yemin sözü nedir diye.
"Allah çarpsın" la başladım işe.
Dinci kesim için inandırıcılığı yüksek bir söz ama bir ateist söylüyorsa iki kere düşünün.
"Ekmek çarpsın"ı düşündüm bir de.
Sofralarımızın vazgeçilmezi ekmek... Şimdiye kadar kimseye çarptığını görmedim, ki ekmek çarpsa bile fazla bir zarar vermez. Ama çarpan ekmek, fırından yeni çıkmış bir pide ise vücuda yapışabilir, o açıdan tehlikeli.
"İki gözüm önüme aksın" sözü ise diğerlerine göre daha içten.
Bunu diyen adam muhtemelen haklı ve dargındır. Daha fazla sıkıştırıp kalbini kırmanıza gerek yok.
Bütün bunları düşünürken, inandırıcılığı tartışılmaz bir yemin sözüne denk geldim ki hiç şakası yok.
Eğer birisi söze "Anam avradım olsun" diye başlıyorsa o adamı yargılamayın. Çünkü normal insan böyle yemin etmez. Bu söz, üzerine fazla gidilmiş bir masumdan başkasına ait olamaz.

O yüzden siz siz olun, anam avradım olsun diyen adama inanın.

Moda tarihinde bir devrim

Sevgili giyim meraklıları, moda ikonları, hatta ikoncanlar;
Size giyim konusunda gelmiş geçmiş en büyük icat nedir diye sorsak, hemen başlarsınız yok topuklu ayakkabı yok fötr şapka diye, ama gözünüzü açıp da çevreye bakmayı bilmezsiniz.
Çünkü dönüp çevrenize baktığınızda görürsünüz ki, giyim alanında ortaya çıkmış en büyük icat "çift taraflı mont"tur.
Kıyafetin kırmızı mı?
Çevir kırmızı tarafını giy.
Kırmızı tarafına yemek mi döküldü?
Çevir siyah tarafını giy.
Normal montunu ayda bir yıkıyorsan bunu iki ayda bir yıka.

Yok böyle bir lüks.

Pokemon işi şakaya gelmez

Bu sayfa aracılığı ile tüm Pokemon hayranlarından özür dilemek istiyorum.
Yıllarca küçümseyerek baktım Pokemon'a.
"En iyi Pokemon eğitmeni olmak için çok çalışmak gerek" diyip duruyorlardı da gülüp geçiyordum, ne var ulan bunda diye.
Ama sonradan farkettim mi, Pokemon eğitmenliği zor zanaat.
Sen al o sevimli, el kadar hayvanları, birer canavara, birer ölüm makinesine dönüştürüp düşmanın üzerine sal.
Bunu yapmak yürek, inanç ve sevgi ister.

Büyük Pokemon eğitmeni Ash'e saygılarımla...

Gönülleri yakan hard disk

Bilgisayar dediğin nedir?
Anakart, işlemci, monitör vs. Yani hep fuzuli şeyler.
Ama hard disk dedin mi orda dur.
Anakartını üç kere düşünüyorsan hard diskini beş kere düşün.
Hergün kasanın tozunu almıyorsan da günde bir kere kasanı aç, harddiskine sevgi göster. Çünkü hard diskler içlerinde sevgi taşır.
Bir işlemci yanıp patlayabilir, parasını verip yenisini alırsın.
Ama harddisk yandı mı sadece kendisi yanmaz, yürekleri, gönülleri de yakar gider.

Hard diskini sev.

Issız ada ve 3 şey

Issız adaya düşünce yanınıza alacağınız 3 şey konusuna bir açıklık getirelim artık.
Yok Cenıfır Lopez'i götürürdüm, yok Bred Pit'i diyip coşmaya gerek yok. İnsan sıkılgandır, adaya ne götürürseniz götürün 1 hafta sonra kovalarsınız onu ordan.
O yüzden yanınıza bi cep telefonu, bir sürat motoru, bir de navigasyon cihazı alın da adam gibi evinize dönün.

Benden söylemesi.

Yeter be meteorolojici

Meteoroloji uzmanlarına sesleniyorum.
Yeter insanlığın içine saldığınız korku yeter.
Çıkıp çıkıp "bu kış son bin yılın en soğuk kışı, bu yaz son beş bin yılın en sıcak yazı" olacak diyip duruyorsunuz.
Oluyor mu? Oluyor ama nasıl oluyor?
Bu kış son bin yılın en soğuk kışından 0,65 santigrat derece daha soğuk oluyor, sen de çıkıp milletin içine korku salıyorsun, yok donacaksınız yok yandınız bittiniz evden çıkmayın.
Ben napıyorum, geçen bin yıl boyunca giydiğim çorabın bi kalınını alıyorum, işime bakıyorum.

Yürü meteorolojici yürü.

Uçlar dünyasında kısa bir yolculuk

Okulda sınıfa dönüp; "0.9 ucu olan var mı?" diye bağırdığında bir kızın "var" dediğini duydun mu hiç?
Duymadın tabi ki, duyamazsın da.
Çünkü 0.9 uç erkek ucudur. Kapkalın yazar, elin deftere sürtünce defteri çamura çevirir. Kızın eline yakışmaz.
0.7 de bir nevi öyledir, ama daha naziktir. 0.9'u genellikle tabiri caizse sınıfın "ayı"ları kullanır. En arka sırada oturup her türlü taşkınlığı yapan 80 kilo üzeri bu arkadaşlar "ayı" şeklinde nitelendirilir.
0.7 kullanıcıları ise iyi aile terbiyesi almış, sanata ve spora yatkın başarılı öğrencilerdir.
Sonradan sonraya çıkan 0.3 uçlar ise tam bir çıtkırıldım hassas kız ucu. Onu kullanan erkek varsa bilin ki kendisi büyük ihtimalle gay. Devlet lisesinde okuyamaz, özel okulda zorla tutunur.
Ha 0.9 kullanan kız hiç mi yok dersen; var, o da erkek döven, futbol oynayan iri kıyım kız kontenjanından.

Uçlar dünyasında kısa bir yolculuk yaptınız.

Unutmadan yazayım

Mesela büyük düşünürler var.
Nietzsche'sinden tut, Diyojen'e, adamların özlü sözleri dillere destan.
Buraya kadar sorun yok. Ben işin perde arkasındayım.
Farabi, bin yıl önce aklına şekilli bir söz geldiğinde ordan oraya nasıl koşturdu onu merak ediyorum.
Misal Mevlana; "Mum olmak kolay değildir, ışık saçmak için önce yanmak gerekir" dedikten sonra,
"Anam ne biçim laf ettim lan, hemen unutmadan yazayım, aha tükenmez kalem yazmıyor, yok kurşun da olmaz, pilotla yazayım, hani kağıt nerde..." diye telaşlandı mı telaşlanmadı mı?
Benim merak ettiğim bu.

Büyük düşünürler de telaşlanır...

Kara sevda

Sevgili Barış Manço'yu saygı ve sevgiyle anıyoruz buradan.
Çocukluğumuz onunla geçti, ustaya saygısızlık yapmam hiçbir şekilde, ama kafamı kurcalayıp duran birşey var. Söylemem lazım.
"Dışarısı buz gibi lapa lapa kar var benim içim yanıyor"
"Eksi kırk derece soğuk suda bile yüzerim inan ki"

diyorsun ya.
İnanmam Barış Abi, inanmam.
-40 derece soğuk suda yüzemezsin, donar orda su. Anca buza atlayıp ordan oraya kayarsın ki, o da kara sevdalı olduğun kızı etkileyecek bir davranış olmaz.

Ustaya tekrar saygılarımızla.

Gençlere tavsiyeler

Gençler!
Ortaokullular, liseliler. Okul hayatınızdaki davranışlarınıza çok dikkat etmeniz lazım.
Çünkü ilerde, ne kadar büyürseniz büyüyün, bugünkü davranışlarınızla anılacaksınız. Sınıfın en kavgacı, en korkak, okulun en beceriksiz çocuğu, en şişman kızı olun, sorun değil.
Ama siz siz olun, derste osurmayın. İlerde çok çalışıp holding sahibi de olsanız o gerçek gelir sizi bulur.

Benden söylemesi.

Sünnet düğünü

Sevgili teyzeler, amcalar, enişteler;
sünnet olayının "sünnet düğünü" olarak anılması onun eğlenceli birşey olduğu manasına gelmez.
Bu yanlış anlamayı silelim ki, çocuğun biri ameliyat edilirken ortada davul zurna çalıp oynamayı bir an önce bırakın.
Ufacık çocuk korkularıyla yüzleştiği sırada halasıyla amcasının karşılıklı göbek atmasını izlemekten zevk alıyor mu, bir düşünün.
Sünnetten sonra geçmiş olsuna gelin, dünya daha mantıklı bir yer olsun.

Düğünlerin en psikopatı; Sünnet düğünü.

Hijyen ve ekmek

Hijyeni severim. Hijyen, mikropların bizden uzakta oturması demektir.
Hijyen kurallarına her zaman dikkat ederim. Bir yer hariç; "Marketin ekmek reyonu".
Markete girer alacağımı alır, ekmek reyonuna sinsice yaklaşırım. Unutmayalım, "güzel bir yemeğin yolu çıtır ekmekten geçer".
Önce çevremi bir kollarım, çevrede insan var mı? Varsa biraz bekler, yoksa güvenlik kameralarını arkama alır, sırayla tüm ekmekleri mıncıklaya mıncıklaya en çıtırını seçer, sepete atar, mutlu adımlarla evimin yolunu tutarım.

Sonuçta biz de insanız. Ve insan ekmek mıncıklar.

Satış

Sokaklarda birşeyler satan insanlar var, çalışıyorlar, insana zorla birşey satmıyorlar.
Kapı kapı gezip ürün satmaya çalışan insanlar da var, istemiyorum diyorsun gidiyorlar.
Onlara da saygım var.
Ama telefonda satış yapan insan var ya, işte onunla nasıl başa çıkacağımı hiç bilmiyorum. İnanılmaz bir çeneye sahip, ayrıca söylediğiniz hiçbirşeyi dinlememe konusunda çok başarılı. İlgilenmiyorum sözü onun için geçerli değil. En çok kullandığı söz ise "Ama bakın..."

Alışveriş yapmak istemediğinizi hiçbir mantıklı biçimde anlatamayacığınız tür: Telefon pazarlamacısı.

İETT ve Derin konular

Üstünü başını aceleyle giydi, herşeyi tam zamanında halletmişti, sokağa çıkıp otobüse binip gidecekti hepsi bu.
Hızlı adımlarla durağa yaklaşırken, 20 dakikada bir gelen otobüsün kendinden önce durağa geldiğini gördü ve düşünmeye başladı.
Durağa gelmeme daha var, otobüs ne zamandan beri orda?
Acaba koşsam yetişir miyim?
Yoksa bayadır ordaydı da, ben koşmaya başladığım an mı gidecek?
Kim ne der umursamadan ölümüne bir depar patlatsam yetişir miyim?
Ama ya yetişemezsem, yorulduğuma değer mi?

İşte bu soruları kendine sorup durdu büyük düşünür Niçe.

İnce&kalın Nokia

İnce uçlu Nokia'cılar var, kalın uçcular var.
Kalın uçcular sanki daha içten, daha bizden, eski toprak.
Bir derdin olsa kalın uçlu Nokia'cıya anlatırsın her türlü. Paraya mı sıkıştın, hiç çekinme, borç verir, durumun olunca geri ödersin.
Ama ince uçlu Nokia'cıdan sakın borç isteme, lafı evirir çevirir, vermemek için her türlü oyunu yapar. Verirse de öbürgün geri ister. Zamane çocuğu.

Ne varsa eskilerde var.

Eyvallah

-Naber nasılsın?
-Eyvallah, sen nasılsın?
-Gel otur birşeyler iç?
-Eyvallah abi sağol.
-Görüşürüz ozaman.
-Görüşürüz abi, Eyvallah.

Ne işe yaradığı belli olmayan, her yola gelen laf: "Eyvallah"

Dükkan önü adamı

Restoranların, çay bahçelerinin, kafelerin önünden geçip giden insanlara; "Merhaba, hoş geldiniz", "Buyrun şöyle geçin" şeklinde seslenen abiler, 21. yüzyılın pazarlama dehası sizsiniz.
Öyle mükemmel bir yöntem bulmuşsunuz ki, işi gücü olan adam bile ansızın kendini bir kafede oturmuş yemek yiyip nargile tüttürür halde bulabiliyor.
Bilinç altına etki etmek böyle birşey olsa gerek.

Pazarlama dehası, dükkan önü adamları.

Tayttaki çük

Buradan çeşitli markalara sesleniyorum.
Birbirinizle sürekli yarış içindesiniz. Bu ürün için hangi ünlüyle çalışsak, şu ürünün reklamlarında ne yapsak, sokak panolarında hangi rengi kullansak müşterinin dikkatini çekeriz diye düşünüp duruyorsunuz.
Hepsine birden tek bir çözüm öneriyorum; "Tayttaki çük"
Herhangi bir reklamınızın bir yerine bir halterci, bir balet veya bir güreşçi koyun.
Bunlardan herhangi birinin taytında beliren çüke gözü takılmayacak insan tanımıyorum.

Kısa sürede markanız kıymetlenecek, yıllık geliriniz milyonlarca dolar artacaktır.

Gurur ve küçük Elvan'lar

Bir insanın hayatında yaşadığı gururlu anlar vardır.
Okulunu bitirdiğinde, güzel bir işe girdiğinde, yapamazsın denileni yaptığında gururla dolar insan.
Ama ben, iki kardeşten biri anneden babadan azarı yerken diğerinin yaşadığı gurur gibisini bilmiyorum.
Bir acaip havalar, çevreye atılan güven dolu bakışlar, ben bu ailenin akıllı ve olgun çocuğuyum tripleri...
Yaşadığı gurur, olimpiyatlarda altın madalya almış Elvan Abeelyeylesse gururuna denk.

Seninle gurur duyuyoruz ailemizin Elvan Abelyelgelssesle'si

Çekirdek ve nükleer savaşlar

Kültürlerin arasındaki diyaloğu bitirirsen ne olur?
Kültürler birbirine yabancılaşır, empati ortadan kalkar, saldırganlık artar ve hatta ırkçılık hortlar.
İki ayrı kültürün birbiriyle savaşmasına kadar yolu var bunun.
Böyle birşeye neden olmak mı istiyorsun?
İki farklı kültür seç, bas çekirdeği, bas çiğdemi. Sabahtan akşama yesinler çot çut.
Çekirdeklerinin bitmesine hiçbirzaman izin verme. Araya fındık fıstık karıştırıp dikkati dağıtma.

Kısa süre içinde savaş patlak verecektir.

İnsanlık dramı

Ben arabaya oturmuş rahat rahat giderken yanımdan içi tıklım tıkış insan dolu otobüs geçince rahatsız oluyorum, vicdanım sızlıyor.
Kafamı önüme eğiyorum, aman otobüsten biriyle göz göze gelmeyeyim diye.
Aman diyorum yüzlerine bakmayayım, aman onları utandırmayayım.
Aynı şekilde otobüste cama yapışmış şekilde ilerleyen ben isem, yanımdan konfor içinde arabasıyla geçen adamla gözgöze gelmeye çalışıyorum. Hele arabadan bana bakan ufak bir çocuksa durum daha acı bir hal alıyor.

Değişken ruh halleri içersindeyim.

Holivut ve telefon adabı

Buradan Holivut'a sesleniyorum tekrar.
Dünya film-dizi sektörünü ele geçirdiniz. Her türlü işi biliyorsunuz herşeyin en iyisini yapıyorsunuz. Ama karakterlerinize telefonla konuşmanın adabını hâlâ öğretemediniz.
Daha bir tane karakterin telefonunu kapatırken; "Hadi görüşürüz canım, hadi kendine iyi bak, öptüm" dediğini görmüş değilim.
Soracağını soruyor çat diye kapatıyor kapaklı telefonunu.
Karşıdakinin bir diyeceği, bir derdi var mıdır, suratına kapatırsam darılır mı umrunda değil.

Önce insanlık

Boş vaatçi basın

Sevgili basın,
ara sıra şuna benzer haberler yapıyorsun:
İşte kanseri yok eden bitki!
İşte hastalıklara geçit vermeyen formül!
İşte sağlıklı yaşam için tüketilmesi gereken besin!
Emeklisi yaşlısı hastası bir heyecanla açıyor sayfaları, okuyayım öğreneyim, neymiş bu bitki, gideyim pazardan alayım şifa bulayım diye.
Ama okuyunca ne görüyor?
Senin yaşlıya, emekliye önerdiğin bitki, sadece Güney Amerika sahillerinde yetişen "Narin Nikaragua Bambusu" imiş. Bulabilene aşkolsun.
Beğendin mi yaptığını? Gazetede iki satır yer dolduracam diye hastayı yok yere heyecanlandırdın.

Yapma böyle.

Oruçlu ağzı

-Niyetli misin?
-Neye?
-Oruca?
-Niyetliydim ama tutmadım?
-Çok büyük günaha girdin.
-Niye ki?
-Niyet ettikten sonra tutman lazımdı. Bozmuşsun sen.
-Niyeti mi?
-Orucu.
-Oruç tutmadım ki bozayım.
-Tutmaya niyet etmişsin ama.
-Niyetlendim ama tutmadım.
-Onu diyorum işte.
...

Ve bu diyalog sonsuza kadar sürüp gitti...

Teyzelerin sırrı

Biliyorum ki hiçbiriniz havalardan memnun değil.
Yazın sıcaklardan, kışın soğuklardan şikayetçisiniz.
Kış gelince; "Of yeter donduk yaz gelsin...", yaz gelince "Aman yandık kış gelsin..."
Ben de aynı konuda şikayetçiyim ve bu sorunun çözümü için bilim adamlarıyla yurdumuzun teyzeleri el ele versin istiyorum.
Bilim adamları teyzelerimizi derinlemesine incelesin.
Yaz kış demeden hırkayla gezen teyzelerin gizli sırrı ne?

Diskaviri çenıllık bir araştırma dizisi ortaya çıkmazsa hiçbişe bilmiyorum.

Ecza deposu

Yaşlı evinde yaşayan gence hiçbirşey olmaz. İçi rahat olsun.
Üşüttü mü? Anında antibiyotik hazır.
Biryeri mi tutuldu? Buzdolabında her türlü merhem mevcut.
Gözü bulandı, göz damlası, burnu tıkandı burun spreyi...

Yaşlı evi; gencin güvende olduğu yer.

Gerçek felaket senaryosu

Holivut sineması felaket senaryolarını sever.
Ama son zamanlarda bir kısır döngü içine girdiklerini farkettim. Filmlerde sürekli ya biryerlerde deprem oluyor, ya bir kasırga vs, sonuçları hep belli. Bu yüzden Holivut'a yardım elini uzatma kararı verdim. Onlara yıllardır sır gibi sakladığım bir senaryomu armağan ediyorum. Artık tim börtın mı çeker coni dep mi oynar orasına karışmam. Senaryomuz şöyle;
Son 135 yılın en sıcak yazının yaşandığı Kolorado'da garip şeyler olmaktadır. Koloradolular hergün leş gibi terlemekteyken bir sabah bir uyanırlar evlerinin önüne 2 metre kar yağmış. Doğa dengesiz davranarak insanlardan öcünü almaktadır. Sabah uyandıklarında sokaklardaki karı gören Kolorado sakinleri şaşkına döner ve yazın ortasında kışlıkları çıkarmanın telaşına düşerler. Zamansız kışlık çıkarma, yazlıkları yıkayıp ütüleme, katlayıp dolaba yerleştirme derken birçok Koloradolu psikolojik çöküntüye uğrar. Bir yandan da montlarını istemeye istemeye naftalin kokusu içinde giyer dururlar.

Ve olaylar gelişir.

On parmakta on marifet

Biliyorsunuz ki memleketimizdeki herkes futbol yorumcusu, herkes siyasetçi...
Futbolcu gördüğünde spor yorumcusu, bakan gördüğünde siyasetçi olan insanımız aynı zamanda yeri geldiğinde doktor da olabilmektedir.
Ortalık yere bir röntgen filmi bırakıp deneyebilirsiniz.
Bıraktığınız röntgeni kısa süre içinde birisi alıp ışığa doğru tutacak ve ciddiyetini hiç bozmadan uzun uzun bakacaktır.

Röntgen gören adamın ciddiyeti başkadır.