Özünde fare

Sevgili hanımlar;
Çok şekilcisiniz.
Ufacık fareyi görünce çığlığı ata ata, örümcek adam gibi tavana kadar tırmanmayı biliyorsunuz.
Aynı fareye azcık tüy koyup adına hamster deyince de bu sefer sevmelere kıyamıyorsunuz.
Ya öyle olalım ya böyle.

Lütfen.

Yepyeni bir üniversite

Gördüm ki memlekette bir üniversite açığı var.
ÖSS'ye giren gençlerin çoğu üniversiteyi kazanamıyor.
Ama gençler üzülmesin.
Onlar için, yeni eğitim-öğretim yılına hazır olacak şekilde, yepyeni bir üniversite inşa ettik.
2012'de öğrencilerin tercihi biz olacaz!
2012 bizim yılımız olacak!
Çünkü biz Ahmet Üniversitesi'yiz!

Herkes okusun, herkes doktor mühendis olsun diye.

Diş fırçası seçimi

Diş doktorlarının hangi fırçayı tercih ettiği beni pek alakadar etmiyor.
Bir diş fırçasının ulaşılması en güç noktaya ulaşabiliyor olması da pek ilgi çekici değil.
Çünkü zaten ben istersem bir parmağımı en uç noktaya ulaştırabiliyorum.
Tartar oluşumuna karşı en etkili diş fırçası mı dediniz?
Önemli değil, dişinizi tırnakla kazıyarak tartar oluşumunun önüne anında geçebilirsiniz.
İşte bu yüzden ben diş fırçası seçimimi tamamen şekline bağlı olarak yapıyorum.
En iyi diş fırçası, en renkli ve en değişik şekilli olanıdır.

İşte diş doktoru bunu hiç bilmez.

Top geçer adam geçmez

Halı sahalarda olsun, mahalle aralarında olsun, defans mevkiinde görev yapan arkadaşların iyi savunmacı olduklarını belirtmek için kullandıkları "Top geçer adam geçmez" sözünü anlamaya çalışıyorum.
Anlayamıyorum.
Futbolda top mu kaleye girince gol oluyordu yoksa adam mı?
Mesela karşısındaki adam uzaktan kaleye bir şut vurduğunda savunmacı; "Boşver, top geçsin, nereye giderse gitsin ama adam geçmesin" mi diyor?
Bence böyle birşey yok.
O yüzden huzurlarınızda bu söz öbeğini "Adam geçer, top geçmez" olarak değiştiriyorum.

Saygılar.

Ağaç yaş iken eğilir.

İnsanların çeşitli alışkanlıklarının çocukluktan geldiği konusunu biliyorsunuz.
Kimisi der ki; "Yok öyle şey."
Sizin de çevrenizde böyle biri varsa;
1- Hemen kendisini kolundan tutup Migros'a götürün.
2- Abur cubur reyonuna sokup birşeyler ararmış gibi yaparken arkadaşınızın hareketlerini takip edin.
3- Sağına soluna bakınarak Cicibebe'nin etrafında dolaştığını ama bir türlü cesaret edip alamadığını gözlemleyeceksiniz.
4- O sırada ensesine bir tokat yapıştırın.

Mesajı alacaktır.

Kurt ama nasıl kurt?

Ramazanın son günüyle ilgili bir muamma var kafamda, sorup duruyorum.
Hani ramazanın son günü kurtlar kuşlar bile oruç tutarmış ya, kuşları anladık da kurtlar konusunda kafam biraz karışık.
Bahsi geçen kurt, bildiğimiz vahşi olan kurt mu, yoksa elmada, armutta yaşayan ince pis kurt mu?
Çünkü eğer ikincisi ise bu iş yalan size söyleyeyim.
Çünkü bir elmanın içinde yaşayan kurt, zeytinyağlı yaprak sarmanın içinde yaşayan insan gibidir;

Yemeden duramaz.

Felsefik bir soru

Felsefe iyidir, zihni çalıştırır, düşünme yetisini geliştirir.
Alın size felsefi bir soru; PEPSI diye birşey gerçekten de var mı? Yoksa hepsi bir yanılgıdan mı ibaret?
Çünkü hepinizin bildiği gibi kafelerin, restoranların vazgeçilmez sohbeti şu şekildedir;
- Bir hamburger alayım.
- Yanında ne içersiniz.
- Cola.
- Pepsi var efendim.
- O zaman Fruko içeyim, Yedigün içeyim, içeyim de içeyim.
Ama Pepsi içmeyeyim. Çünkü Pepsi şeker gibi, su gibi, şekerli su gibi.
Sonra kafamı çeviriyorum, insanların elinde Cola kutuları, Cola şişeleri, ağızlarında pipetler, cörkleterek içiyorlar. Elinde Pepsi kutusu tutan tek kişi ise Hülya Avşar. Onun da Pepsi'yi sadece sallayıp köpürtüp sağa sola fışkırtma amaçlı kullandığını düşünüyorum.
Yani özetle demek istediğim şu, Pepsi diye birşey tabii ki var ama Pepsi diye birşey gerçekten de var mı?

İşte felsefe budur.

Uzayda UFO görmek

UFO'ya taş atan köylüme laf ettirmem.
Hele cahil hiç dedirtmem.
Çünkü asıl cahil Amerikanın astronotu, Rusya'nın kozmonotudur.
Çünkü ne zaman bunlardan biri uzaya gidip gelse gazetelere şöyle açıklamalar yaparlar;
"Uzayda UFO görmedim". "Uzayda uzaylı görmedim".
Ben de sorarım onlara o zaman; "Uzayın yüzölçümü, nüfusu, rakımı kaç hacı abim?" diye.
Uzaya mı gittin Amasya'ya mı?
Senin gittiğin kadar yakın yerde görecek uzaylı olsa, onu teleskopla da görürdük biz zaten kanki.

Okumuşsun ama adam olamamışsın.

Enerji bilekliği kandırmacası

Aman diyeyim, gencecik beyinler kandırılıyor.
Hangi mağazaya gitsem kasanın yanında ufak bir stand, yanında renk renk bileklikler.
Neymiş; "Enerji bilekliği".
Neye yarıyormuş; "Enerji bilekliğin varsa dengede durursun, yoksa duramazsın".
Oldu yavrum.
10 sene önce de stres bilekliği vardı, özellikle emekli amcalarımız ve teyzelerimiz iyi bilir. Yıllarca stres bilekliğini taktılar, yine saçları döküldü, yine kalp hastası oldular.


10 sene sonrayı bekleyin; Uranyum bilekliği, Plütonyum saç bandı.

Edit(1 Eylül 2011) : http://www.ntvmsnbc.com/id/25246443/

Mail adresleri ve kişilik

Mail adresinden kişilik tahlili yapmak çok mümkün.
Mesela Yahoo. Öncelikle şunu söyleyim, bir insan neden Yahoo'dan mail adresi alır aklım fikrim almıyor. Hiç bir özelliği yok gibi. İsmi biraz eğlenceli diye kanıyor olabilirler. Daha çok çocuklar için sanki.
Hotmail ise onun bir üst seviyesi ama daha değişik. Ev hanımı da kullanıyor, dükkan sahibi de. Öğretmende de var apartman yöneticisinde de. Anlamak güç.
Gmail kullananlar ise karizmatik, elit insanlar. En sevdiğim mail Gmail. Çok zengin olsam bile öyle pırlanta kaplı mailler falan değil, gene Gmail kullanırdım.

Mailini söyle sana kim olduğunu söyleyim.

Hijyen konusuna objektif yaklaşmak

Kokoreç, bumbar, şırdan vs gibi içinden her türlü bok geçen sakatatı sevenlere sesleniyorum.
Şu hijyen konusuna biraz objektif yaklaşalım artık.
Evde tıkınırken elinizdeki erik tabaktan düşüp yerde biraz yuvarlanınca veya bisküvi halının üzerinde iki tur atınca hemen başlıyorsunuz; "Ay ben bunu yemem, pislendi" diye.
Sonra birgün biri gelip size "nasıl yiyorsun bu kokoreçi?" diyince bilmiş tavırlar takınıp; "Ya bunlar iyice yıkanıyor, çok iyi yıkanıyor, baya iyi yıkanıyorlar vıdıvıdı..." diye konuşmaya başlıyorsunuz.
İçinden 10 yıl bok geçmiş organı afiyetle yiyorsan, o eriği hiç düşünmeden yerden alıp yutacaksın.

Bu işler böyle.

İç ekonominin işleyişi

Bir ülkenin iç ekonomisinin işleyişi üzerine düşündüm.
Nedir dedim bir ülkenin ekonomisini harekete geçiren.
Hayvancılık, Tarım, Yeraltı Kaynakları vs, hiçbiri değil.
Bir ülkenin iç ekonomisinin düzgün işlemesi tamamen düğünlere bağlı.
Bir yerde düğün varsa eğer, berber coşar, kuaför coşar, kuyumcunun, işletmecinin yüzü güler.
Terzisinden çiçekçisine, fotoğrafçısından yemekçisine...

Düğünün olmadığı yerde hayat biter.

Her işte bir hayır yoktur

Papağan gibi "Her işte bir hayır vardır" sözünü tekrarlayıp duran insanlar var.
"Her işte bir hayır vardır" dediğinize göre demek ki o iş sizin için pek hayırlı olmamış.
O iş için "her işte bir hayır vardır diyorsanız" demek ki ondan önceki iş de istediğiniz gibi gitmemiş.
Bu böyle böyle taa dibine kadar gider.
Demek ki siz bu noktaya gelene kadar hiç bir iş hayırlı gitmemiş.
Yani kısacası "Hiç bir işte hayır yoktur."

Uyanın artık.

Ranza sorunsalı

Yataktan korkmam.
Ama ranzadan korkarım.
Ne zaman biriyle aynı odada kalacak olduğumda karşımda ranzayı görsem telaşlanırım.
"Üstte mi yatsam altta mı?", hemen düşüneyim ki benim için iyi olan yeri kapayım.
Üstte yatsam gece yuvarlanıp düşer miyim?
Altta yatsam üsttekinin ağırlığından ranza kırılır da ezilir miyim?
Bunları düşünürken yanımdaki yatağını seçip kurulmuş olur bile.

Kısmet derim, gider yatarım.

Osuruk ve dünya barışı

Dünya barışı nasıl sağlanır diye düşünüp duruyorlar.
Bana sorarsanız dünya barışı tek bir osuruğa bakar.
Obama büyük bir devlet başkanıyla kameralar önündeyken kıçını tutamayıp bir "pırtlatsa" yeter.
Ondan sonra dünyada ne ciddiyet kalır ne başka birşey.
Ciddiyetin olmadığı yerde de savaş falan olmaz.
O yüzden büyük başkan Obama'ya sesleniyorum;

Osur!

Ev yapımı limonata

Bazen giriyorum zincir kafelere. Starbucks, Gloria Jeans farketmez.
Oturuyorum, bakıyorum menüye. "Ev yapımı kek, ev yapımı limonata..."
Dönüp bakıyorum kasadaki kızlara, oğlanlara. Düşünüyorum; "hangisinin annesi evde yaptı da gönderdi bunları acaba" diye.
Sonra bi silkelenip kendime geliyorum, diyorum ki, bırak bu işleri Starbucks.

CEO'nmu yaptı limonatayı, genel müdürün mü?

Ultra etkisiz

Bilimum temizlik markasından kıl kapıyorum.
Domestos, Cif vs farketmez. Bir ürün yapıyorsun, sonra o ürünün mavi renklisini yapıp üstüne niye "Daha Etkili" yazıyorsun arkadaş?
Madem bu daha etkili, öbürünü kaldır o zaman.
Niye satıyosun, ayıp değil mi?
Bir ürün öbüründen daha etkiliyse, öbür ürün bu üründen daha etkisiz değil midir?
Niye öyle yazmıyorsun?

Bizi mi yiyosun oğlum Hijyenik?

Tek boyutlu kız

Sadece tek yönden çekilen fotoğrafı güzel çıkan kızdan korkuyorum.
Tek tek fotoğraflarına bakıyorum. Hepsi aynı yönden, hepsinde tek yanak hepsinde yandan sırıtış.
Ödü patlıyor kameralara tam karşıdan yakalanırsam diye.
Yandan çeken olursa da hırçınlaşabiliyor ansızın.
Çağımızın en tehlikeli vebası belki de.

Aman diyim, çok tehlikeli...

Ayakkabı, kot

Ayakkabı ve kot mağazalarındaki görevli arkadaşlar.
İyi niyetinize inanıyorum.
Ama sürekli tekrarlamaya gerek yok.
Artık hepimiz biliyoruz ki;

O kot kendini biraz salacak, o ayakkabı yanlardan açma yapacak.

Dolmuşlarda yepyeni bir hizmet

Yepyeni bir icat için otomobil sektörüyle görüşmelere başladım.
Minibüslerde ve dolmuşlarda daha çok kullanılacağını düşündüğüm bu icat şöyle çalışıyor;
Şoför koltuğunun başlık kısmına insan eli şeklinde ve dokusunda bir parça ekliyoruz. Bu parça trafik lambaları ve kornalarla senkron çalışıyor. Yani ışığın ne zaman yeşil yandığını ve şoförün ne zaman kornaya bastığını algılıyor.
Sonuç olarak, eğer dolmuş şoförü yeşil yanmadan veyahut yeşil yandıktan sonra 1-2 saniye içinde kornaya basarsa insan sıcaklığındaki elden ensesine tokadı yiyiveriyor.
Gün içinde her ışıkta yediği tokatlarla enseleri kızaran şoförlerimizin bu huylarından böylelikle vazgeçeceklerini düşünüyorum.

Herşey bilim için.

Uyan kapıcı uyan

Kapıcı İbo'lar, Rıza efendiler, Hikmet dayılar.
Biz sizi kapıcı ünvanıyla da sevdik.
Ama bir takım yeni nesil kapıcı gelip kendilerine ne dedi?
"Apartman görevlisi".
Kapıcı ünvanından çekindiler, utandılar, halbuki bunda utanacak birşey yoktu.
Biz ekmeğimizi, kolamızı Mehmet Efendi'lerin elinden aldık.
Haydi efendiler, dayılar, amcalar.

Ünvanınıza sahip çıkın

Tarihteki en ilginç karakter

Öyle Roma'yı yakan Neron'larla, dünyaya korku salmış Kazıklı Voyvoda'larla gelmeyin bana.
Benim tarihte hayatını merak ettiğim tek karakter "Çeşnicibaşı".
Padişahın yemeğinde zehir var mı yok mu diye kontrol etmek için sürekli yiyip içen bir adam.
Bana sorarsanız sarayın en şanslı, en kral adamı.
40 yılda bir yemekte zehir çıkarsa ölebilir ama öldüğünde de, hayatını sarayda hiçbir iş yapmadan yiye içe geçirirmiş bir adam olarak hatırlanır. Kimse de diyemez; "Ulan çeşnicibaşı, işin gücün yemek, biraz da çalış..." diye.

Çeşnicibaşı yer, üzerine de yövmiye alır.

Yer tutmak zor zanaat

Sinemada, otobüste, parkta, dolmuşta..
Nerde olursa olsun hiç farketmez. Kimse için yer tutmak istemiyorum.
Bana bu sorumluluğu yüklemeyin lütfen, peşinen söylüyorum.
Geriliyorum, biri gelip çat diye oturacak diye gerim gerim geriniyorum.
Laftan anlamaz teyze gelir, amca gelir oturur, hiç dinlemez, çaresi yok.
Sonra bi de sizinle kötü olmak var.

Yer tutmak büyük sorumluluk, tutamazsan altında ezilirsin.

Taksitli alışveriş

Küçükken insanların nasıl taksitle buzdolabı, çamaşır makinesi aldıklarını anlamazdım.
Çünkü taksitli alışverişi yanlış anlamıştım.
TV'den duyduğum, "12 taksitle buzdolabı..." sözünü kafamda canlandırıp; "kimse almaz ki... bugün ödemeye başlasan taksitlerin bitmesi 12 ay sürer, 12 ay boyunca buzdolapsız nasıl yaşayacaksın ki..." şeklinde bilmiş laflar ederdim.
Biraz daha büyüyünce, taksitli alışverişin öyle birşey olmadığını anladım.
Meğerse en baştan buzdolabını, çamaşır makinesini alıp öyle ödemeye başlıyormuşsun.
Oysa ki ben, 12 ayda çamaşırlar nasıl da kokar diye düşünüp duruyordum.

Gençlik işte.

Unutkanlık ve doktorlar

Şimdi öncelikle bir konuya açıklık getirmek istiyorum.
İnsanlar unutkandır, doktorlar insandır, o zaman doktorlar da unutkandır.
Ama hiçbir doktorun bir insanın içinde makas unutacak kadar unutkan olabileceğini düşünmüyorum.
Bana sorarsanız bu, doktorlar arasında oynanan ufak bir oyundan başka birşey değil.
Bunun ameliyat sırasında oynanan iddialaşma türü bir oyun olduğunu düşünüyorum.
"Var mısın iddiaya bak bu makası adamın içine koyacam, 1 aydan önce farketmeyecek."
"O da birşey mi, böbrek yerine dalağını alacam hiç haberi olmayacak."
Bu tür oyunlar oynayan doktorlara söyleyecek tek bir sözüm var;

Organla şaka olmaz.

Sabırsız teknolojik

Futbolcu karşılamaya havaalanına kadar giden adamla aynı derecede gereksiz tek bir adam var:
"Teknolojik alet için mağaza önünde yatan adam".
Yeni iphone, ipad veya yepyeni bir cep telefonu mu çıkıyor?
Yaz kış farketmez, uyku tulumunu alır, evsiz gibi, çapulcu gibi gider mağazanın önünde yatar.
Sonra bi de gururla anlatır; "bak uykumdan kıstım, yerde yattım ilk çıkan ayfonu ben aldım."
Afferim oğlum, afferim sana, ayfonun var ama çöpçü gibisin, çingene gibisin.
Yattığın yerden soğuğu yersin inşallah.

Hayırlı olsun.

Restorantta TV fobisi

Türlü türlü insan, bin türlü fobi var.
Misal benim fobim, televizyon altına oturma fobisi.
Restoranta giriyorum, çevreme bakıyorum tüm masalar dolu, bi tek duvara asılı olan televizyonun altındaki masa boş. Anlıyorum ki bu fobiye bir tek ben sahip değilim.
Oturduğumla yemeği söylemem bir oluyor, ondan sonra tedirginlik içinde yemeği bekliyorum, bir an önce gelse de yiyip kalksam diye. Bu sırada kafamda senaryolar çiziyorum;
"Nerden baksan 72 ekran, yok yok 104 ekran bu, dev gibi, bi düşse kafamı kesin kırar, neyse ki tüplü televizyonlar kalmadı piyasada, yoksa hiç şansım yoktu, duvar aparatı sağlam mı acaba, dur vidalarına bir bakayım..."
diye diye ne yediğimden bişey anlıyorum ne oturduğumdan. Son lokmamı yutar yutmaz hızla kalkıp derin bir oh çekerek günüme devam ediyorum.

İşte fobi böyle birşey.

Ayva: Olmasa da olur

Mübarek yüce rabbimizin herşeyi bir amaç doğrultusunda yarattığını biliyoruz.
Ama peki ya "ayva"?
Ne meyveye benzediği var ne de başka bir şeye.
Yemekten sonra meyve olarak kimse yüzüne bakmadığı için belki tatlı olarak yutturruz demiş birileri ama o da tutmamış.
Tadının meymenetsizliğinden olsa gerek "Ayvayı yemek" şeklinde bir söz bile türemiş.
Hiç kötü bir durumda "Çileği yedik" veya "Avokadoyu yedik" dendiğini duydunuz mu?
Duymadınız tabi. O yüzden tekrar sormak istiyorum.

Ayva da ne allaşkına?

Tişörtler ve anneler

Bildiğiniz gibi anneler marketten toz bezi almazlar.
Onun yerine pusuya yatıp beklerler ki bir tane tişörtünüz daha eskisin, bir tanesinin daha bir tarafı delinsin diye.
Böyle bir durumda da hiç düşünmeden cart diye ortadan ikiye bölerler tişörtü.
Gün gelir hiç ummadığınız bir anda en sevdiğiniz tişörtünüzü banyonun önünde parçalanmış ve ıslak bir halde bulursunuz.
Allah kimseye böyle acı vermesin.
Bunun gibi durumların yaşanmaması için hemen bugün annenize marketten bir toz bezi alın.

Onu gerçek bir toz beziyle mutlu edin...

Bilinçli tüketici

Bilinçli tüketici nedir?
Efendim bilinçli tüketiciyi tanıyabilmenin en iyi yolu pillerle olan ilişkisini anlamaktan geçer.
Eğer siz de çevrenizde, bitmiş olan normal kalem pili şarj aletine takıp acaba şarj oluyor mu diye deneyen, o olmazsa pilleri tutup buzdolabına koyan, hiçbir çare kalmadığında ise pilleri taşla ezip içine bakan insanlar görüyorsanız, bilin ki o insanlar bunları bilinçli tüketici oldukları için yapıyor.

Çünkü bilinçli tüketici, pili son damlasına kadar sömürür.

Gül yüzlü ve özel ders

Dolandırıcılara muhteşem bir haberim var.
Onlar için yeni bir yöntem ürettim: "Özel ders sahtekarlığı".
--------------
Malzemeler;
Gül yüzlü, bir genç.
Sahtekarlık içgüdüsü.
-------------
Şimdi süreç şöyle işliyor. Elimizdeki gül yüzlü genç adına şehrin her tarafına şu tür ilanlar asıyoruz; "Boğaziçi mezunundan matematik dersi, Boğaziçi mezunundan fizik dersi vs..."
Verdiğimiz ilana düşen kurbanlarımıza gül yüzlü elemanımızı yollayıp velilerinin gözünü boyuyoruz. Veliler onun arkasından "çok da temiz bir oğlana benziyor..." diyor. Haftaya gidip çocukla derslere başlıyoruz. Gül yüzlü matematikten anlıyorsa anladığı kadar birşeyler anlatıyor, anlamıyorsa da kafasından formüller uydurup çocuğa çok marjinal bir matematikçi olduğunu kanıtlıyor. Durum çakılana kadar haftada saati 50 TL'den koparabildiğimizi koparıp evden koşarak kaçıyoruz. Bunu eş zamanlı olarak 100 tane gül yüzlüyle yaptığımızı düşündüğümüzde çok büyük bir servete kavuştuk bile.

İyi dolandırmalar.

Beleşçi hanımlar

Sevgili ev hanımlarımızın affına sığınarak söylemek istiyorum ki; Beleşcisiniz hanımlar.
Pastayı böreği yaparken unun, şekerin eksik olduğunu farkedince hemen zavallı çocuğunuzun masumiyetini kullanıp onu komşuya yolluyorsunuz. Çocuk acı dolu gözlerle; "annem varsa bir fincan un istedi..." derken komşunun yüreği parçalanıyor, fincanla değil poşediyle, kilo kilo yolluyor unu.
Halbuki unun bittiğini farkettiğinizde çocuğu bakkala yollasanız iki dakkada alır gelir afacan.

Ama beleşin tadı ayrı tabi.

Banyo yönetimi

"Bugün yıkanmayayım haftasonu zaten evdeyim..." diyor,
"Dün akşam yıkandım, planım iptal oldu, bugün evdeyim yazık oldu..." diye kahroluyor,
"Saçım biraz yağlı ama olsun zaten arkadaşlar yabancı değil..." şeklinde stratejiler kuruyorsanız,
siz de banyo yönetimi konusunda uzmanlaştınız demektir.
Banyo yönetimi önemlidir, banyo yönetimi gereksiz su tüketimini önler, banyo yönetimi biraz kirli ama daha akıllı nesiller yaratır.

Banyo yönetimi bir sanattır.

Delikanlı film afişi

Birgün uzun metrajlı bir film yaparsam afişinin üzerine içten yorumlar yazdıracam.
Çünkü Holivudun sahte yorumlarla dolu afişlerinden sıkıldım.
"Tam bir başyapıt..."
"Usta bir yönetmen işi..."
"Nefes kesici bir hikaye..."
Holivuda kalsa her film başyapıt. Afişine bakıp da film seçemez olduk. Çıkar ilişkilerinizi bırakıp biraz içten yorumlar yapın da, biz de rahat rahat filmimizi seçelim.

Üzerinde arkadaşına film tavsiye edermişçesine yorumlar bulunduran afişler istiyoruz.

Çevir kazın gazını yanmasın

Bir atasözümüz var, zaman zaman anlamakta zorluk çekiyor insanımız.
Çevir "kazı" yanmasın mı?
Çevir "gazı" yanmasın mı?
diye sora sora dönüyorlar ortalıkta.
Bu ikilemde kalan arkadaşlara bu işin aslını açıklamak durumunda hissettim kendimi;
Aslında kaz veya gaz, hiç farkı yok.
Çünkü ocakta kaz pişirirken kazı çevirirseniz doğal olarak yanmaz, düzgün pişer.
Aynı şekilde gazı çevirirerek kazın altını kısarsanız kazımız gene yanmaz.
Ayrıca arasıra kazı çevirip gazı da biraz biraz çevirirseniz kazın iki tarafı da nar gibi kızaracaktır.
Daha sonra hazırladığınız özel sosu kullanarak kazınızı patates ve salatayla servis yapabilirsiniz.
İşte bu atasözümüzün anlatmak istediği tam olarak budur.

Afiyet olsun.

İks X

Bir mağaza açıyorsanız mağazanıza koyduğunuz isim önemlidir.
Güzel olsun, şekilli olsun ki, insanlar ismine takılmadan gelsin gitsin.
Anlaşılan "İks Alışveriş Merkezi"nin sahiplerinin bundan haberi yok.
Çünkü bunu bilen insan mağazasına "İks" ismini koyup logo olarak da "X" harfini kullanmaz.
Ha kötü isim koyup dikkat çekelim diye düşünmüşlerse, o zaman onlara isim değişikliğine gitmelerini önereceğim.
Çünkü muhtemelen "İks" yerine "Dabulyu Alışveriş Merkezi" ismini kullansalar çok daha fazla dikkat çekerler.

Dabulyu AVM. "W"

Bilgisayardan anlayan adam

İnternet yasağına HAYIR!!!
Niye mi?
Çünkü bilgisayardan anlıyorum.
Sen YouTube'u yasaklıyorsun, öbür gün telefon çalıyor; "Yaa sen yutub'a nasıl giriyorsun? Anlatsana"
Arkadaşa çay içmeye gidiyorsun; "Yaa gelmişken benim yutub ayarını yapsana."
Feysbuku yasaklayacak oldunuz, tansiyonum düşüverdi.

Kimseye acımıyorsanız bilgisayardan anlayan adama acıyın.

118 kardeşliği

Biliyorsunuz bir önceki yazımda milletimizi tehdit eden 118'li numaraların çirkin reklamlarından bahsetmiştim.
Bugün şahit olduğum bir gerçek ise beni karmaşık duygulara itti.
Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.
Bu reklamların kökünün bizden çıkmadığını farkettiğim için sevindim öncelikle. Ama sonradan silkinip kendime geldim. Hiçbirşey üretemediği için dışardan format getirme şampiyonu olan ülkemiz, bu iki karakteri bile mi kendi üretememişti gerçekten?
İşte bunu farkettiğim an kahroldum.

Kahroldum.

İllet

Sevgili arkadaşlar, son günlerde farkındaysanız birlik ve beraberliğimizi tehdit eden olaylar artış gösteriyor.
Herkesi dikkatli ve sabırlı olmaya davet ediyorum.
Çünkü biliyorum ki günden güne türeyen 118'li numara reklamlarını görüp de sinirden birilerini bıçaklamamak, sağı solu bombalamamak elde değil.
Herkesi sakin olmaya davet ediyorum. Bilmediğimiz numaralar varsa bana sorun. Ben olmazsam soracak Google var, Altın Rehber var, varoğluvar.

Yeter ki 118'i aramayalım da adam gibi reklam yapsınlar.

Metin Şentürk ve espri

Sevgili Metin Şentürk, yettin gayri, usandık.
Espri anlayışını azcık geliştir artık. Ben çocukken böyleydin, kocaman adam oldum hala aynısın.
İçinde görme lafının geçtiği heryerden çıkıyorsun.
Ben böyle indirim görmedim...
Görmeden almam...
Geldim, gördüm, aldım...
Tamam kendinle barışıksın falan ama o da bir yere kadar.

Üç nokta körler derneği olsam seni kınarım.

İntihar haberleri

Zaman zaman gazetelerin üçüncü sayfalarında intihar haberleri görüyoruz.
Bunlar üzücü haberler tabi ama haberin yapılış tarzında kafama takılan bir durum var.
Gelin inceleyelim;
İntihar eden bir erkekse; "Genç yaşta canına kıydı".
İntihar eden yaşlı bir erkekse; "Yaşlı adam canına kıydı".
İntihar eden yaşlı bir kadınsa; "Yaşlı kadın canına kıydı".
Ama gel gör ki, intihar eden genç ve güzel bir kızsa başlık ne oluyor;
"Bu güzelliğe nasıl kıydın?".
Ben buna kısaca "haber editörünün terbiyesizliği" diyorum.

Hayvan herif.

Bir futbol zırvası

Futbolseverlere sesleniyorum.
Zaman zaman maçlardan önce; "sakatlıkları olan şu ve şu futbolcular ve bağırsak enfeksiyonu geçiren şu futbolcu kadroya dahil edilmedi...." şeklinde açıklamalar duyuyoruz.
Sakatlara üzülüyoruz tabi ama bağırsak enfeksiyonu geçirdiği için kadroda bulunmayan oyuncuya üzülmüyoruz değil mi sevgili futbolseverler?
Çünkü o futbolcu bilimsel olarak bağırsak enfeksiyonu geçiriyor olsa da, halk dilinde aslında "motoru bozduğu" için kadroda değil.
Yani şu an maçı tuvalette cep televizyonundan izliyor.

O yüzden olayı bilimselleştirip de durumu farklı gösterme çabalarına kanmayalım diyorum.

Seviyeli ilişki

Her fırsatta "çok seviyeli bir ilişkimiz var" diye demeç veren ünlülere sormak istiyorum; Seviyeli ilişki nasıl oluyor?
Öpüşmek var ama yanaktan mı?
Espri var ama el kol şakası yok mu?
Lakap takmak falan da mı yok?
Gündüz gezip akşam evlere mi dağılıyorsunuz?

Sürekli seviyeli ilişkiler yaşayan Hande Yener, Demet Akalın gibi büyüklerimizden bunun cevabını istiyorum hayırlısıyla.

Muhteşem Yüzyıl ve heyecanlı tepkililer

Biliyorsunuz bugünlerde halkımız çok ateşli ve heyecanlı.
Özellikle konu 'Muhteşem Yüzyıl' adlı dizi olunca.
Bir telaşla bağırıp çağırıyorlar aman tarihimiz öyle değil aman şöyle değil diye.
O kişilere sesleniyorum, madem tarih konusunda bu kadar duyarlısınız, dizilere de ilginiz var, o zaman size küçük bir hatırlatmada bulunayım;
"Bir nesil, dizi diye "Küçük Besleme"yi izleyerek büyüdü.
Şimdi hepsi manyak.
O zaman neredeydiniz tepkililer?

Muhteşem Yüzyıl yayından kaldırılıp yerine Küçük Besleme başlasın da o zaman göreyim o tepkileri.

Google da insan evladı

Google diyince akan sular duruyor.
Ne sorsanız biliyor ne söyleseniz gösteriyor.
Ama hatasız kul olmayacağı gibi hatasız gogul da olmaz.
Bu mantaliteyle yola çıkarak dün oturdum ve düşündüm, öyle birşey yazayım ki gogulun kafası karışsın, şunu mu dedin bunu mu dedin derken cevabı vermekte zorlansın, ben de teknolojiyle maytabımı geçeyim.

Zira öyle de yaptım.

Batıl inançların en dandiği

Batıl inançlı çok insan gördüm.
Merdiven altından geçemeyeni, kara kediden kaçanı...
Hepsini anlarım, kendince mantıklı nedenleri vardır.
Ama elden ele bıçak alamamak da neyin nesi?
Böyle bir batıl inancı hangi kitap yazar allaşkına?
Sofrada oturuyosun, çatalı uzatıyorsun alıyor, bıçağı uzatıyorsun almıyor.

İçinde varsa eğer, kaşıkla bile adam öldürürsün hacım.

En güzel sözler

Gene oturdum, uzun uzun düşündüm ve sonunda Türkçe'deki en güzel söz kalıbını buldum;
"Efendime söyleyeyim"
Öyle bir söz düşünün ki cümleden çıkardığınızda anlamda hiçbir eksiklik olmasın ama cümlenin tadı tuzu kaçsın.
Gelin bir örnekle zenginleştirelim;
"...ondan sonra dedim ki ben buna, bu iş böyle olmaz."
"Efendime söyleyim ondan sonra dedim ki ben buna, bu iş böyle olmaz."
Gördüğünüz gibi anlam hiç değişmedi ama cümle daha bir sıcak daha bir içten oldu.

O yüzden ara sıra konuşurken, nedensizce, efendinize söyleyin...